Babam 1989 yılında Akçakoca’ya gelmiş ve bir ay kalmış. Akçakoca’da geçen romanı Karadeniz’in Kıyıcığında’nın TRT adına filmleştirilmesi söz konusuymuş, ön çalışmaları için gelmişler. Nedense sonrasında vazgeçilmiş bu projeden. Çınar Otel’de kalmış. Birçok kişi bu süreç içerisinde anılar biriktirmiş babamla, bana anlatıyorlar. Anlatırken duygulanıyorlar, ben de duygulanıyorum.
Kimisinin annesinin, kimisinin ablasının öğretmeni olmuş. Anlatıyorlar, anlatırken de duygulanıyorlar. Ben de duygulanıyorum.
Bir mekana gidiyorum duvarda babamın resimleri, orada oturmuş yemek yemiş. Mekanın sahipleriyle konuşuyorum. Karşılıklı duygulanıyoruz.
Beni arayıp buluyorlar, bulunduğum yere geliyorlar. “Defne Hanım, değirmende oturur yazar, demlenirmiş babanız, romanını da orada yazmış, buyrun gelin ziyaret edin” diyorlar. Gidiyorum. Değirmen Kafe olmuş eski değirmen. Oturuyorum, babamın oturduğu yerlerde, kahve içiyoruz, konumuz babam. Duygulanıyoruz.
Halk Eğitim Müdürü heyecanlı. Akçakoca’nın büyük bir değeri olduğunu söylüyor babamın. Bunun turizme yansıması gerektiğini de. Bankta oturup Karadeniz’i seyreden bir heykelini tasarımlıyor kafasında, Orhangazi İlkokulu’nun muhakkak babamla ilintilendirilmesi gerektiğine inanıyor. Hayallerinden söz ederken duygulanıyor, bana geçiyor heyecanı, ümitvar oluyorum.
Kırık dökük hatıralar Cide’de, Bartın’da, Akçakoca’da, Karadeniz’in kıyıcığında yoluma çıkıyor hep. Paylaşanlar heyecanlı, benimle paylaşabildikleri için mutlu ama babamı özledikleri belli. Bu duyguların karşılığı var bende, hissediyorlar. Daha da artıyor gözlerdeki buğu, kalplerin atışı, sesin titremesi.
Hüzünle dönüyoruz hayatlarımıza.
* 25 Kasım 2020 tarihli Bartın Gazetesi’nde yayınlanmıştır.