FAŞİZM
Kendisine inanmayanın kafir olduğunu, inananların üstün, bir kısmının da seçilmiş olduğunu söyleyen din, mezhep fanatikleri beslenir, güçlendirilir, iktidara gelmeleri sağlanır.
Ya da kendi ırkının üstün olduğuna inananlar beslenir, güçlendirilir, silahlandırılır.
Özellikle kendi soyunun üstün olduğuna inanan aile, sülale ve aşiretlere yatırım yapılır.
Bu zihniyette kesinlikle erkek üstündür.
Lider, öncü, şef vs seçerken ise narsist, egoist, megaloman kişiler seçilir, beslenir, öne çıkartılır, desteklenir.
Bu ideolojinin arkasında aslında on binlerce yıllık şamanist töre vardır. Siyah onların ortak rengidir. Din adamlarının giysileri, Kabe’nin yeni örtüsü, faşist askerlerin üniformaları bu görüşün taraftarlarına da esin kaynağı olmuştur.
Üstünlük iddiaları olduğu için mükemmel gözükme, mükemmelmiş gibi bilinme zorunlulukları ve kaygıları vardır. Bu yüzden öyle gözükmek için büyük gayret sarfeder, büyük paralar harcarlar.
Saygı duyulan, karizmatik ideolog erkeklerin kitapları üzerine bir sektör oluşturmak (çökmek de denebilir) binlerce yıldan beri bu yeraltı örgütlerinin en iyi yaptığı işlerdendir. O yüzden hiçbir saygın ideolojik kitap ya da düşünce, hatta büyük keşif ve icat esas sahibini zengin etmemiştir.
Faşizmin rengi siyahtır. Sembolleri ise taht, taç, asa, saray, altın, altın varak, sırmadır. Mükemmellik sevdası onları sanat düşkünü ve müzayede takipçisi yapar. Her şeyin en değerlisi, en nadir olanı onlarda olmalıdır. Sıkı koleksiyonerdirler.
İddialı olmayı severler. Meydan okuyucudurlar. Bahisleri ve yarışları severler. Bu yarışlar illegal kanlı yarışlar olabilir.
Hep en büyük olanı satın alırlar. Büyük ev, büyük araba, büyük arazi gibi. Büyük sevdaları gibi bir de “en” sevdaları vardır. En pahalı, en yüksek, en parlak, en ünlü, en güzel, en özel gibi…
Sanat eserleriyle donatılmış, altın kaplama ve varaklarla süslü, devasa mabetler, evler onların mekanlarıdır.
Kendi kurallarını kendileri koyabilecekleri bir krallıkları olmalıdır. Olduğu takdirde de sınırsız suç işlerler. O kadar kana ve pisliğe bulaşırlar ki beyaz renge sıkı sıkıya yapışırlar.
Beyaz renk gibi kutsal birçok aklayıcıya ihtiyaçları vardır. Onları bayrağın altında, elinde kutsal herhangi bir kitapla, ya da mabet gibi aklayıcı mekanlarda bulabilirsiniz. Makam, mevki koltukları da aklayıcıdır. Liyakat olmamalıdır ki buralar onların aklanma noktaları olsunlar.
Evleri, tören elbiseleri bembeyaz olur. Kitlelerin önüne çıkacakları zaman ya korkutucu olmak için üniformaları olan siyahı ya da aklayıcı olan beyazı tercih ederler.
Onların ideologları ve aristokrat olan Machiavelli’nin açıkça söylediği gibi “sevilmenin önemi yoktur, korksunlar” yeter.
Tarih öncesinden beri uygulandığı bilinen, 20-25 bin yıllık geçmişi olduğu tahmin edilen Şamanizm’de dervişliğe benzeyen bir itaat ve tabiyet sistemi vardır. Buna inisiyasyon denir. Arapçadaki ünsiyet (yakınlık) kelimesine benzeyen bu tabir, insan (inas, kendisine öğretilen varlık) kelimesine de kaynak olmuştur diyenler var. (Kula kul olunur mu olunmaz mı tartışması.)
Şamanlar sihire inanırlar, bu yüzden de ritüellerinde büyü önemli bir yer tutardı. Hala daha sinema, medya, müzik, sanatın her dalı ile dünyayı etki altında tutmaya çalışmaktadırlar.
Eşitsizliklerden, sosyal tabakalaşmadan yani üstünlerin varlığından gücünü alan faşizmin daima savaş halinde olduğu kavramlar şunlardır: Eşitlik, insan hakları, kadın hakları, hayvan hakları, çocuk hakları, özgürlük, adalet, çevreyi koruma kanunları.
Doğuştan üstün ya da seçilmiş ya da artık üstünler liginde/takımında olduklarından, üstün olmayan ötekilerin sahip olduğu her şeyin aslında onlara ait olduğuna dair güçlü bir inançları vardır. (Her dilden her dinden faşistten duyulan “onların canları, malları, karıları…” söylemi.)
Edinme ve ele geçirme işlemleri için (gasp ve hırsızlık da diyebilirsiniz) her yolu kullanmak, mübahtır. Yalan söylemek bu yolların en kolayı ve başlıcasıdır. Daima kutsal bir bahaneleri vardır. “Çok sevmek” özel ilişkilerindeki kötülüklerinde, en çok arkasına sığındıkları mazerettir mesela.
Ya da İtalyan birliğini sağlamak gibi… İdeologları Machiavelli’nin buyurduğu gibi…
Binlerce yıldır pek bir şey değişemiyor. Peygamberler geliyor gidiyor, aydınlanmacılar, aydınlık isteyen çilekeş düşünürler geliyor gidiyor hiçbir şey değişmiyor. Bütün devrimler en fazla yarım yüzyıldan, yani tatlı bir balayı döneminden sonra yerini gene saltanatlara, imparatorluklara, diktatörlere özetle özünde faşizme bırakıyor.
Kazanan eninde sonunda hep karanlık oluyor. Faşizm temiz adamların temiz devrimlerinin içine saklanıp yenileniyor, taze kanla besleniyor. Güçlenerek yeniden yeniden hortluyor. (Bkz. Şehit olan dört halife, Hasan, Hüseyin ve şaşalı Emevî İmparatorluğu süreci.)
İşte bu yüzden dünya yalan, dünya kötü, dünya zindan olarak betimleniyor retorikte.
Özetle ruh sağlığı yerinde olmayan, kibirli hatta narsist, ahlaksız hatta her şeyi her şekilde çalabilecek hırsızların egemen olduğu bir dünya bu dünya.
En güzel devrimler yüz yıl geçmeden geçerliliğini yitiriyorsa Machiavelli haklı mı?
Öyleyse biz nerede yanlış yapıyoruz?