KADINLAR DÜNYASI
Annem Afet Ilgaz, çok küçük yaşlarımdan beri hayatı her anlamda benimle paylaştı. Yazdıklarını bana muhakkak okutur, sadece yazdıkları hakkında değil her hususta fikrimi alır, zaman zaman beni karşısına oturtup önüne daktiloyu çekerek, “anlat” derdi. Konu bazen müzik, bazen tasavvuf, bazen politika olabilirdi. Aşk bile olurdu. Küçücüktüm ama aşk hakkında bile ahkam kesebiliyordum. Daha da ilginci, annemin bu bilgiçliklere değer vermekle kalmayıp, sözlerime eserlerinde yer vermesiydi.
Birkaç kez onun Milli Gazete’deki köşesini yazmıştım. Anlatacağına sen yaz demişti. Sık sık bana gelir (yan yana oturuyorduk) “bugün ne yazacağım, hiçbir şey gelmiyor aklıma” diye kıvranırdı. Muhakkak onun bu krizini çözerdik. Konuşa konuşa tartışa tartışa.
“Şu çılgın Türkler” konulu bir yazı yazmıştım ona bir keresinde. Türklerin tasavvufla tanışmasını yorumlamıştım.
Birkaç yıl sonra böyle bir başlığı bir kitabın kapağında gördüğümde nasıl da şaşırmıştım! Aklın yolu birdi, Türkler çılgındı, o yüzden böyle tesadüfler olabilirdi.
Şimdi bunları niye anlattım? Annem bir ara feminist olmuştu. Bunda benim hiç etkim olmamıştı çünkü on iki yaşında falandım. O yıllarda yazdığı “Ölü Bir Kadın Yazar” adlı eseri annemin bayrak açışı gibiydi. Diyorlar ya hani, Afet Ilgaz bir arayış insanıydı, diye, hah tam da öyle işte.
(O kitabı okursanız, birçok öyküde benim adımla sanımla yer aldığımı göreceksiniz.)
Valerie Taylor’un Kadınlar Dünyası adlı eseri, kütüphanemin, annemden, annemin özellikle bu sürecinden yadigâr parçalarından.
Daha ben 13-14 yaşındayken annem bana Marilyn French’in Kadınlara Mahsus adlı eserini vermişti. O kadar beğenmiştim ki defalarca okumuştum. Çok sevdiğim kitapları paylaşmak isterim, oku diye neredeyse zorla veririm, genelde geri gelmez.
Kadınlara Mahsus’ta “Val” diye bir karakter vardı. Kitabı okurken acaba o Val, bu kitabın yazarı Valerie mi diye düşünmedim değil.
Aslında annemin “hafiye okur” diye isim taktığı okurlardan değilimdir. “Efenim, burada anlatılan kişi siz misinizdir” falan gibi soruların peşine düşmem.
Ama iki ayrı eserin aynı kozmosun ürünü olması da ilgimi çekti doğrusu.
Kadınlara Mahsus’ta bir kadının bağımsızlığı için verdiği mücadeleyi okuruz.
Kadınlar Dünyası’nda bir kadının özgürleşmesini.
Her ne kadar Frances kimlik arayışını cinsel deneyimleri yoluyla yapsa da o tutucu ve baskıcı dönemin ikliminde bu normal geliyor.
Arka kapağındaki “cezbedici” olmaya çalışan tanıtım laflarına takılmayın siz. O dönem bu tür iç gıcıklayıcı ifadelere sık başvuruluyormuş.
Dünya gittikçe muhafazakarlaşıyor mu, özgürleşiyor mu ayrı bir tartışma konusu ama cinsel eğilimlerin, deneyimlerdeki çeşitliliğin kınanması, ele alınış biçimleri, kesinlikle değişti. Tabu diye bir şey yok artık. Her şey hem sanatta hem ekranlarda hem güncelimizde ele alınabilir oldu.
O yüzden o zamanlar için çok çılgın, kesinlikle devrimci olan bu eser şimdi nostaljik bir etki uyandırmaktan öte gitmiyor.
Ben biraz araştırdım, ikinci el kitap satan internet sitelerinin çoğunda bu kitap var. Feminist edebiyatla herhangi bir sebepten ötürü ilgileniyorsanız, süreci anlamak için katkısı olacak, mutlaka okumanız gereken bir kitap.
Elbette, Kadınlara Mahsus ve Ölü Bir Kadın Yazar’ı da unutmayalım!
Devam...
HANGİSİ SAHTE OLAN?
İYİLİK VE MUTLULUK ÜZERİNE
KALBİN UZAK EVİ (Köşe Yazısı: İbrahim Bilgin)