KORKUYORUM!
Bayram evde geçiyor. Denizimiz kirli. Selin çamuru, çeri çöpü hala üzerinde. Zaten dalgası da eksik olmaz. Bu yazımız denizsiz geçiyor.
Yer yer müsilaj da görülüyor. Ben çocukluğumdan beri kirli denizlere göllere girmeye alışığım, giriyorum. Beni uyarıyorlar, sakın ha, girme diyorlar. Biraz ilerimizde Karasu’da denize girmek yasaklandı. Girenler acillik oluyorlarmış. Göz kapakları şişiyor, kaşınıyorlarmış!
Küçükçekmece Gölü ile olan duygusal bağımı daha önce sizlerle paylaşmıştım. Göl çocuklarıydık biz, sokak kıyafeti olarak mayolarımızı giyip gölde akşama kadar, iyice acıkana, üşüyene, morarana kadar oynardık. Ben 12 yaşıma geldiğimde göl iyice kirlendi. Biz de gölden vazgeçtik. Bir gün sarı, bir gün yeşil, bir gün kırmızı oluyordu. Meğer kenarında boya fabrikası kurulmuş!
Ne olacak göllerimizin, denizlerimizin, ırmaklarımızın bu hali?
Gölümüzün kenarından Londra Asfaltı geçerdi. Yolun öbür tarafında da deniz vardı. Bazen oraya geçerdik. Gölle beraber deniz de kirlendi. Bataklığa dönüştü hatta. Çiçekli turuncu terliğimi kapmıştı bataklık. Sonraları anneannemin Çanakkale’deki zeytinliklerinin içine bir ev yaptırdık. Kız payıydı, deniz kenarıydı. Tarlaların değersiz olanı deniz kenarı olduğu için kız çocuklara deniz kenarı tarlalar düşmüştü. Anneannemin payına bir ev yaptık.
Ege denizi tertemizdi. Her yaz Assos yolu üzerindeki bu yazlık eve gitmeye başladık.
DW’nin haberine göre Kuzey Ege’de dalgıçlar musilaj tehlikesini saptamışlar. Musilaj Çanakkale Boğazı’nı geçip Ege’ye doğru ilerlemekteymiş. Su üzerinde fark edilmeyen kirliliğin, diplerde tehlikeli boyutlarda olduğunu söylüyorlar.
“Korkuyorum,
Karanlıklardan derin göllerden korktuğum gibi,
Ne olur yalnız bırakma beni,
Sen de onlar gibi, abi…”
“Abi” adlı şarkımda böyle mısralar vardı.
Küçükçekmece Gölü çocukluğumu temsil eder, hala sık sık rüyalarımda görürüm. Göl yılanlarından korkmayan çocukların neşeli seslerini duyarım hala. İskelelerden ters düz taklalar atarak atlayan, kayıkhanenin üzerine dizilip yatan, kertenkeleler gibi güneşlenen çocukların tatlı rehavetini özlerim.
Şimdi Akçakoca’da, deniz birkaç adım ötemde, yaşıyorum. Klima çalışıyor, pencereler kapalı. Serinletilmiş ortamda tarifini televizyondan aldığım buzlu kahveyi içiyorum. Uyarıyorlar, deniz selden ötürü girilmez durumda, mikroplu girmeyin, diyorlar.
Gölden ikindi saatleri iyice yorulmuş olarak çıkardık. Annem işten gelmiş olurdu. Bana ikindi kahvaltısı hazırlardı. Çayın, domatesin, reçelin ve ekmeğe sürülen sana yağının lezzetini hala duyumsuyorum.
Deniz şimdi penceremin öbür tarafında. Buzlu kahve. Klima serinletiyor.
Doğadan kopup, yavaş yavaş hücrelerimize tıkılıyoruz. Bayram telefonun öbür ucunda, sevdiklerimizi arıyoruz.
Denizler girilmez oluyor, havuzlara gidiyoruz.
İçimdeki çocuk abisine yaptığı şarkıyı söylüyor hala. Korkuyorum, karanlıklardan derin göllerden korktuğum gibi.
* 29 Temmuz 2021 tarihli Bartın Gazetesi’nde yayınlanmıştır.