Bartın Gazetesi’nin Sahibi Esen ALİŞ’in Amcam Ömer Faruk ÖZTEKİN’le Sohbeti

Bartın Gazetesi’nin Sahibi Esen ALİŞ’in Amcam Ömer Faruk ÖZTEKİN’le Sohbeti (BARTIN – Azim Kitabevi) (1983) (EA – ESEN ALİŞ)

(28 dk 40 sn Ses Kaydı)

———————————————————————————————————

Lütfüye, benden iki üç yaş büyük.

EA Daha elli ikisi yeni oldu, yeni vefat etti.

Şimdi, o vakit işte biz Cide’de bulunuyorduk. Harp olayının birinci senesi. Ruslarla ilanı harp çıktı. Ruslar her gün sahilleri tarıyor. Kerempe burnu, Kafkasyadan, Yalta şeyinden, iki harp gemisi geliyor Kerempe burnuna, birisi İstanbul tarafına, birisi Sinop, Samsun tarafına. Sabahleyin, ay göründü…. Sabah namazıyla beraber oradan başlıyor. Kime rast gelirse, yakaladıkları sandalı, gemiyi, motoru filan filan ….  Burası doldu. Bartın boğazı, efendim Karadeniz’de ne kadar, hangi çeşit gemi varsa, o vakit şey yok, motor filan yok, yelken, kürekle … Gaz yüklü gemiler. İlanı harple beraber iltica edecek başka bir mahal yok, Bartın boğazına girdi. Bartın en büyük, kurtarıcı bir şehir, güzergah.

EA Kaç yılında?

Kaç yıl, bin üç yüz ağustosunda ilanı harp edildi, bin üç yüz otuzdan sonraki durum Bartın Boğazı’ndan içeri giren gemiler iki taraflı rampa oldu, şimdi Bartın Deresi, yani ismi dere ama geniş şeydir. İsmi dere, Bartın Deresi diyorlar ama çok geniş. Rampa oluyor buradan, altı …. su var. ….. Aynı, nasıl şey gibi…. O tarihte öyle derindi burası.

İki direkli gemiler, yelken kullanırdı. Yedek çekmeden. Bizim zamanımızda. Ben bin dokuz yüz on dördü şimdi söylüyorum. Ben on yaşındayım. Orda….. 

—————————-

EA Ben hiç bulunmadım

…… o vakit… Ben dedi bu şeyi bırakıp bırakamayacağım, sizi ben Bartın’a göndereyim. Orada evimiz var, köyümüz var bizim, akrabalarımız var. Bartın bombardıman görmez. Biz boğazdan geliyoruz, boğaz ağzına demirledik, ikibin okkalık sandallı gemisiyle dışarı rüzgârı başladı. Sabahleyin içeri girilmiyor. Motor büyük, şeydeyiz… Hacı Davutlar kullanıyor…  Onları ölçerler biçerler… Altı çift kürek çekiyoruz Bartın boğazına giremedik. Dışarı rüzgarı var, o kadar tazzikli…. sabahları, sabahleyin, sabah namazı…. Ondan sonra demirledik, mecbur olduk. Artık …. Kayaya… demirledik. Kuşluk vaktine doğru yani saat dokuz dokuzbuçuğa doğru şimdiki tabirle mayınladı tabir ediyoruz, rüzgâr kesildi… ondan sonra içeri girdik, içerik girdik. Nasıl… Bartın iki taraflı gemi. Üç direkli gemiler, iki direkli gemiler ki şimdi tabirimle nasıl anlatayım sana…

…. Yüz ton yüz elli tonluk gemiler. Şimdiki gemiler biliyorsun üç yüz tonluk beş yüz tonluk oluyor şeyde. O vakit o gemiler yelken vurarak bin-bin beş yüz ton…. İki taraflı gemi, gaz yüklü. Yani iltica ettiği Bartın’a çıkaracak o gaz, başka yere çıkma imkânı yok. Boğazdan burnunu çıkarsa yakacak, yakıyor. Bartın oldu efendim bir gaz deposu. Peki o vakit böyle şeyler yok. Bartın bolluk.. Ne demek, yirmi paraya kara okka, yirmi para. Biz geliyoruz şimdi…..

Bu tenekelerinin farkı buradan ihraç ediliyor şimdi… Arka tarafa, Safranbolu yolu üzerinden…. Çankırı, Ankara’ya kadar…. Bartın boğazı….

>> Ticari liman yani.

Geç, Devrek’i şeyi bırak, Zonguldak filan o kadar mühim değil o vakit. Devrek, Çaycuma şey buraya geliyor o vakit.

Devrek’in pazarı bura, ihraç pazarı bura Devrek’in. Çaycuma, Devrek buraya geliyor, başka bir şey yok. Şimdi gelirken bakıyorum da bu tren yolu o vakit mesela Çaycuma’daki şeyi hiçbir şeye lüzum görmeden rayları döşeyiverek…..

>> Tünele falan lüzum yok, arazi müsait….

Devrek’in de iskelesi…. Hinterland geniş burada. Onun için, gazları buradan şeye, iki sene üç sene o gaz buradan depolandı bilmem ne buradan gitti. Harbin son senelerine doğru, yirmi paraya kara okkası verilen bir gaz, beş yüz liraya çıktı. Beş kırmızı altın, Reşat. Düşün hesap edin… Reşat Altını.

EA Şimdi ne kadardır Reşat Altını?

Altmış bin lira, elli dokuz, altmış bin lira…..

…..Neye tekabül ediyor?

… Bir kilo kara okkadan….. altmış bin lira….

….

Şimdi kaza meselelerine gelince… şimdi netice itibarıyla….

EA Siz buraya yerleşmeye geldiniz, sonra buraya eve mi geldiniz, sizi motorla gönderdi babanız…

Babamız geldi, bizim burada küçük evimiz…. (bitiş)

EA var mı sülalesinden

….. Zühre kadın… dün öldü ya..

>> Akrabalardan oluyor o zaman….??

Akrabalardan değil. Necmi ergüllelere geldi, akrabalara geldi…

Şimdi amcam aşçı, Hasandayılar tabiri var.

EA Haaa, var hasandayılar, var.

Biz çakalköyündeyiz, hasandayılardanız biz.

EA Tamam

Aşçı, su terazinin karşısında aşçı halil vardı öldü, allah rahmet eylesin paçacıoğulları, hasandayılar…

EA Paçacıoğulları derdi Rıfat Hoca….

Paçacıoğullarındanız biz, aşçılık bizim şeyimiz. Fakat babam katip şeyde…

Düyunu umumiyede katip… müfettiş geliyor, katip… Babam güzel yazı yazıyor, şey ediyor filan. Kolculuk yapmış evvelce burada, düyunu umumiye kolculuğu.

EA Tamam

Kolculuk yapmış, katipliğe girmiş.

Ondan sonra, müfettiş geliyor bakıyor ki, oyyyy sen…. güzel yazın var. ….. Sen bir şeyi idare edecek kadar şeysin, sekiz on sene de aradan geçmiş bütün muamalatı var diyor….…..

Sen demiş burada harcanmışsın demiş, seni ben şeye göndereyim. Müstefi, memurluk yapacak davettesin. Gider misin demiş, takdir size ait demiş. O tarihte öyle, Madem muvaffık görüyorsunuz…

Müfettiş gidiyor, aradan birkaç ay geçtikten sonra babamı tutuyorlar Çatalzeytin’e, Kastamonu’nun Çatalzeytin şeyine memur tayin ediyorlar.

Oradan geliyor işte… Birkaç sene orada duruyor, Meset’e geliyor. Meset nahiyesi var, İnebolu ile Cide arasında. Sonra annem hastalanıyor, hamile. Oraya geliyor, bu eve geliyor, sizin anlattığınız… Ben burada dünyaya geliyorum, benim doğum şeyim Bartın.

EA Rıfat Hoca’nın?

Rıfat Hoca… Onu da anlatacağım… Rıfat Hoca, 27 doğumlu, Cide’de dünyaya geliyor, fakat

EA Cide’de mi dünyaya geliyor?

27..

27’de Cide’de dünyaya geliyor. Fakat biz Cide’ye tayin etmekle beraber, o vakit Kesendere vapurları var, Heybeli vapurları var…

Şeye kadar geliyor, Boğazdan içeri giriyor. Şeye…

EA Yalıya kadar…

Arada şey vardı… Gürgenpınarı…

Rampa oluyor. Vapur rampa oluyor, düdük çalıyor orada. Vapurun düdüğünü Bartınlılar duyuyor, gidiyorlar şeye, zaten geleceğini biliyorlar da herkes hazırda. Rampa oluyor. O devirler. Sonra boğaza tarak vapuru var, daimi. Osmanlı İmparatorluğu’nun koyduğu bir şey…..

O zaman boğaz taranıyor daimi olarak

Tarak vapuru var, personeli var, bilmem nesi var… buna rağmen Hacıdavut da şeyin Fahri’nin şeyi o da nere taranacak gösteriyor ona, hani Fahri bir şey talep etmeden, tarak vapuru her vakit şey etmiyor….

İçeri geldik, buraya yerleştik. Şeye geliyoruz. İskelede eşyaları yatakları yorganları çıkardık. Arabalar manda arabası, o tarihte. Şimdi eşyaları, sandıkları, sepetleri yolladık. Yukarı çarşıya geldik, şimdi buradan içeri geliyoruz. Bartın’ın o tarihteki kalabalığı, İstanbul’a geldik biz. Bartın’a geldik ya Cide’den, İstanbul’a geldik. Caddeler, efendim kalabalık, alış veriş, kıyamet kopuyor. Şimdi Karadeniz’de bir Bartın var, bir Rize var, dokuz bin nüfuslu, bir İnebolu var. Coğrafyada okuduk, rüştiyede. O Ordu’lar Giresun….

EA Üç büyük limandan biri..

Dokuz bin nüfuslu Bartın, resimler var, coğrafya kitaplarında, Bartın Deresi diye Bartın şeyi, ırmağı diyor. Sonra bir İnebolu var bir Rize var.

EA O kadar, başka yok.

Yok. Şimdi bu Ordular Giresunlar bilmem Sinoplar… Sinoplar köy halinde.

EA Zonguldak?

Zonguldak’ın ismi yok.

EA İsmi yok!

Ha.. Şimdi Bartın boğazından çıktıkları gibi doğru Ereğli’ye. Bu aradaki şeyler…

EA Ereğli’de de bir şey yok.

Haa.. Ereğli zaten baba burnundan liman orası, sinop da limandır.

EA Şehirleşme yok!

Şehirleşme yok oralarda.

Şimdi netice itibarıyla Bartın boğazından çıkınca gemiler doğru Ereğli’ye … stabülürse doğru Ereğli’ye doğru giriyor içeriye.

EA Evet

Sonra bu amcam, oradan Paçacı Mehmet, Mehmet Paçacı’ydı. O da öldü… Halil Paçacı şeydi, amcamız bunlar, şeyimiz böyle.

Şimdi netice itibarıyla lakırdıdan lakırdıya geçtik…

EA O eve yerleştiniz, orada kaldınız.

He, orada kaldık. Nasıl? Birinci rüştiye birde burada rüştiye iki, rüştiye var o vakit.

EA Evet

Rüştiye birde üçüncü sene intikalle iki sene tamam oldu. İki buçuk sene burada kaldık. Harp olunca.

Şimdi onu anlatacağım.

Asker sevkiyatı var, şubenin önüne gidiyoruz. Dervişler, tekbirler, tevhitler, bilmem neler, bütün bunlar, şiş vuruyorlar filan, cehr-i gafir halinde.. Eski tabirle de konuşuyorum, siz bilirsiniz….

Dedenizden, babanızdan intikal eder. Bu aşağı çarşıdan ileriye doğru, Kemerköprü’ye doğru iğne atacak yer yok. Öyle gelen, şubenin yanına geliyor, asker şey edilecek, gönderilecek, tekbirlerle, tehlizlerle, dualarla, bilmem nelerle… Şubenin önünde dua oluyor.……………… işte o vakit.

Rıfat, dört yaşında falan, şimdi otuzyedi doğar,… otuz… dört yaşında, biraz altı aylık şeyi olacaktır onun, beş yaşında kabul edelim. Şimdi dört beş arasında. Şimdi askerleri dualar mualar … herkes artık dönüyor. Askerler gidiyor, Bolu’ya gidiyor…. Bolu’ya kadar kaç günlük tayın kaç günde gidecek, yürüyerek, yol yok, iz yok, beş tayın, altı tayın, ondan sonra zeytin, azık olarak, beş günlük azık olarak iki yüz elli dirhem yağ yüz dirhem zeytin veriyorlar, onları uğurluyorlar. Artık üç günde mi gidecek beş günde mi gidecek, askeri sevkiyat İstanbul’a. Biz dönüyoruz. Dönüyoruz, kalabalık, geliyor… Ben de tabi, kimin nerede olduğu belli değil, Bu da, Rıfat da efendim oraya gelmiş o kalabalıkta beş yaşında herhalde, öyle anımsıyorum, gelmiş, yolu şaşırmış. Başlamış ağlamaya bu, etraftan eş dost filan bilen şeyler sormuşlar buna, oğlum niye ağlıyorsun? Rıfat’a. Niye ağlıyorsun sen burada, ben demiş evimi kaybettim demiş. Sen kimlerden geldin, nerelisin, kiminsin sen demişler. Biz Cide’den geldik demiş, Ruslardan kaçtık demiş. Haaaa demişler, Cide’den kim geldi? Agaoğlu Ahmet, dayım olan. Orada aşağı caminin altındaki şimdi dükkânlar var ya aşağı caminin altındaki orada, oraya götürmüşler bunu. Şimdi sormuş, bu kim demiş? Söyleyememiş. Ulan kerata demiş, sen…. Bunu demiş yolda ağlayarak bulduk demiş. Sen nereden, kiminsin deyince, biz Cide’den geldik demiş, Cide’den deyince, başka Cide’den gelen yok, o vakit ufak yer Bartın, Cide’ye kim gitti, o gitti Bartın’dan, belli zaten. (Öksürük)

İşte şeyi böyle oldu…

EA Evet

Biz, işte Ruslar şey etti, çekildi. Rusların içinde Bolşeviklik ilan edildi, çar orada kaldı. Okudunuz…

EA 917 ihtilali giriyor devreye o zaman

Heee, uzun iş, böyle kısaca anlatıyorum. Çekildi, artık şey kalmadı. Bombardıman vesaire falan kalmadı, herkes yerine iade edildiler. İşgal edilmiş şeylerden muhacırlar da yerlerine gitti, gitmeyenler, ticaret kurdu olanlar burada kaldı.

Biliyorsunuz, kimler var, eski lazlardan….. … . ……   buranın asıl şeyler….

……………..

Bana, ben tabi, biz gene…

EA Peki….

Oraya gitsek de beraber ayağımız burada, hısım akraba vesaire burada olduğu için…

EA İlkokula nerede başladı Rıfat Hoca?

Şimdi, ilkokula Cide’de başladı, dördüncü sınıf. Sonra ben Samsun’a telgraf muhabere memuru olarak tayin edildim.

…….

Babamı Terme’ye tayin ettiler, Samsun’un Termesine. Şimdi şekil şöyle; Cide’de gümrükçü Zihni bey vardı, bu şimdi şeylerin… Zihni Işık….. Neydi o??

EA Işıklar Holding

Işıklar şeyinin orada gümrük memuru. Dinle bak.

EA Evet

Cide’de gümrük memuru bu. Babam da Düyûn-ı Umûmiye memuru filan.

Şimdi Zihni Bey Amasra’ya tayin edildi. Babam yirmi sene kalmış Cide’de. Buna mektup yazıyor, diyor ki, Hüseyin Efendi, babam Hüseyin, sen epey kaldın, ben de epey kaldım Cide’de. Sen diyor Bartınlısın biliyorum. Amasra’daki sizde memur diyor Bartın’a tayin edildi, İbrahim Efendi Memur, sizde memur…

EA Evet

O Bartın’a tayin edildi, Amasra boşaldı diyor. Münhal…
Babam tutuyor, Trabzon karışıyor o vakit, Trabzon Nezareti, Düyûn-ı Umûmiye Nezareti’ne bir müracaatta bulunuyor. Diyor ki, ben…. Şu kadar zamandan beri diyor  …. Bulunuyorum diyor. Benim diyor memleketime yakın, Amasra’ya tayinimi isterim filan diyor. Şimdi o dilekçe gidiyor şeye Trabzon’a gidiyor, bakıyorlar ki oooo bu adam Cide’de yirmi sene kalmış… Böyle şey… Unutulmuş sicili. Terfi de. Babam da sessiz bir adam, eski adamlardan. Bakıyor….

Altıyüz, altı reşat altını. Memurlar öyle, şimdi kaymakam, hakim….

EA Bugünkü aylığa göre yüksek

O kadar yüksek ki… Birkaç yerde ben bunu şey ettim. Kaymakam on lira alır…..


Şimdi kazanın kaymakamı on lira alır, on reşat altını alır, reşat altını var. Sonra diğer şeyler, hâkimler, kadılar, bilmem neler, müftüler daha aşağı aşağı. Şimdi babam beş lira alır. Beş kırmızı alır. Şimdi bu şeye vur altmış, üç yüz bin lira alıyor bir memur.

EA Şimdi de alması gerekli yani bu devirdeki memurun da ancak geçinsin.

Evet, diğer …sa müstahdem…. Şimdi müstahdem kısmına gelince, artık beş yüzden. Şimdi babam daire reisi gibi, küçük bir daire başkanı sayılır. Şimdi mesela, şeyler, zabıt katipleri veyahut müvezziler  bilmem neler filan….

EA Amasra’ya gelindi mi sonra?

Şimdi dur, onu anlatacağım. Şimdi…. Oradan, kusura bakma, lakırdıdan lakırdıya geçiyoruz.

Şimdi bakıyorlar siciline, bu adam yirmi sene bir yerde kalan memur yok. Buna elli, yarım Osmanlı altını, hesap edeyim altı yüz elli lira…

EA O zaman siz neredesiniz?

Ben Samsun’da telgraf memuruyum.

EA Şey, Rıfat Hoca nerede?

Rıfat Hoca işte ilk mektebin…

EA Burada mı? Nerede okuyor?

Cide’de okuyor, ben Samsun’dayım. Memur oldum ben. O vakit telgrafçılıkta şey yok böyle. Becerebilen, telgraf muhaberesini, mors harflerini becerebilen tayin ediliyor. Tahsilde, Rüştiye mezunuyum ben. Zaten o vakit rüştiyeden büyük şey yok. İki tane lise var. Bir Trabzon’da bir Kastamonu’da. Başka lise yok. Rüştiye mezunu, arabi bilir, farsça bilir, Fransızca bilir, hepsini şey ettik.

Ondan sonra terfiyyen, terfiyyen diyorum bak, gitmek mecburiyetinde. Samsun’un Terme kazasına, sıtmalık bir yer, ceviz yatak gibi?? ….. Oraya tayin ediliyor. Rıfat da gidiyor oraya. İşte tatilde yanımda kalıyor, Samsun’da ev tuttuk da. Buraya şey ediyor.

EA Peki o zamandan böyle, edebiyata, sanata merakı var mıydı? İlkokulda, sizin yanınızda. Siz nasıl keşfettiniz Rıfat hocadaki edebiyat merakını? Ne zaman belirdi?

Şimdi, edebiyat merakı, ben Samsun’da bulunduğum vakit tatilde, orası sıtmalık olduğu için göndermedik, babam gitti zaten oraya, devraldı. Annemgil Samsun’da benim yanımda kaldı. O gidiyor, o çıkan gazetelerden, matbaalara gidiyor, bilmem nerelere gidiyor filan, kendini orada bir şey… O vakit dördüncü sınıfta daha. İlk mektebin dördüncü sınıfında. Efendim, ondan sonra inkişar ediyor bu, şey ediyor. Kastamonu’ya geliyor. Ben Kastamonu’ya geldim, oradan, Samsun’dan.

Biz bunu şeye verdik, liseye verdik. Ben de oraya memur tayin edildim, artık döndük dolaştık Kastamonu’ya yerleştik. Kastamonu’ya gelmemizin sebebi, daha doğrusu, ablamı bir Kastamonulu telgrafçıya verdik Cide’den. Artık orada hısımımız oldu, bilmem nemiz oldu…. Şimdi bahaneyle, oraya yerleşme gibi bir şey hasıl oldu. Kızımız var tabi Bartınlı. Onlar çok uzun şeyler, günlerce anlatılır. Kısasını anlatıyorum hikayenin.

EA Tabi, liseye yazdırdınız…

Lisede, orta kısmına. Tabi lise olduğu için, orta okuldan başlıyor. Şimdi bu son sınıfa gelince biraz şey etti. Sınıfta kalır gibi yani.. Enişte yanında duruyor vesaire. Ben de o vakit bir yere muhakkak memuriyetle falan gittim, orada bulunamadım. Eniştesinin yanında biraz şey oldu. Sınıfta kalır bir vaziyet oldu. Sonra bana dedi ki, abi ben dedi bu sene biraz şey oldum, sınıfta kalıyorum. Beni dedi, müsaade edersen ben dedi öğretmen okuluna dedi… Tercihen alıyorlar. Bu girdi. Artık şiirler yazıyor falan, hatta bu lisedeyken, lise diyorum artık orta mektepteyken bu yazıyor şeyleri falan, Açık Söz gazetesi var, o tarihi… Şiirler yazmaya başladı, biraz tanınmış bir vaziyet aldı ortada. Daha orta mektepten, şeyi bitirmeden daha. Muallim mektebine tercihen bunu kaydettik, tatile girdik.

O vakit, Allah rahmet eylesin Necati Bey, Faruk Nafiz bilmem ne… Kastamonu’ya teftişe geliyorlar, İnebolu’dan doğru filan. Açık Söz gazetesini okurken filan bunun şiirine rast geliyorlar. Şiir yazmış, sonra kim bu diyorlar, işte orta mektebin son sınıfında. Görüşebilir miyiz bununla, bunu arabayla …. Bekçiler falan…. Faruk Nafiz görecek, Necati Bey’le beraber.

EA Evet, evet… Faruk Nafiz Çamlıbel.

Çamlıbel doğru. Ondan sonra bunu buluyorlar, götürüyorlar oraya. İşte o vakit kaç yaşında oluyor, on dört on beş yaşında. Takdir ediyorlar, aferin oğlum, aferin oğlum. Oradan bir şey veriyorlar buna. Beğeniyorlar, takdir ediyorlar, ilerlet filan…. Oradan doğru işte. Mektepte de bunun ismine şair şair. Ozan falan yok o vakit.

EA Size özel hayatını veya daha böyle şeylerini açar mıydı? Sizle samimiyeti yani resmi miydi? Aranızdaki bağ, hani abi kardeş olarak.

Şimdi… Aramızda yaş farkı büyük.

EA Büyük olduğu için daha çekingen….

Çekingen vaziyeti vardır, şimdi yedi yaş. Üç yüz yirmi altının kışında dünyaya geldi. Bunu birkaç defa sordu bana. Üçyüzyirmialtı senesinin kış aylarında dünyaya geldi.

EA Şubat, Mart

Hayır

EA Kasım, Aralık mı?

İşte, işte oralarda dünyaya geldi. Büyük bir kar, üç metre sahillerde. Bu büyük kar buralarda da her tarafta olmuş. Karadeniz sahillerinde….

… Derin kar mı?

Derin kar tabir ederler. Bin üç yüz yirmi altı, o vakit tabi böyle şeyler yok, nüfus kayıtları falan…. Tabi rahmetlik babam bunu üç yüz yirmi yedi Nisan ayına kaydetti. Yani üç beş ay var. Şimdi bu itibarla, daha biraz çekingendir.

EA Peki evlenirken falan size danıştı mı hiç? Veya ben şununla evleneceğim.

Hiç, o meseleler bambaşka bir şey. Bin üç yüz otuzda öğretmen okulunu bitirdi. Bunu Bolu’ya, Bolu emrine verdiler. Birkaç arkadaşıyla beraber. Bunları daha uzun, her gün konuşsak bitmez.

Efendim, bin üç yüz otuz senesi mezunu, üç yüz otuz senesinin Eylül’ünde işe başlayacak. Bolu emrine verildi. Ben Kastamonu’da şeyi açtım, telefon falan yok o tarihte. Bolu müdürü bizim şeylerden, Kastamonu havalisinden Şeref bey, dedim böyle böyle, ben dedim kardeşim Rıfat’ı gönderiyorum, bunu böyle münasip güzel bir kazalarda… Merak etme Faruk abi falan dedi, ben dedi… bunu işte en güzel yer, Düzce falan pahalı o vakit. ….. Gerede’ye tayin ettiler.

EA Evet, Gerede’ye. Anlatmıştı.

Gerede’ye tayin ettiler, orada bu sıra, daha şeye gelmeden işte, tatile çıkmadan…

EA Aşık oldu mu?

Oldu mu? Ne şekilde oldu… Yazıyor şeyde bu, Sarı Yazma’da var. Şimdi orada

…. dükkan içerisinde konuşmalar….  

Başınızı ağrıtıyorum, şimdi evlenmesini de kısaca anlatayım da…

EA Estağfurullah, biz memnuniyetle dinliyoruz…

Eksik olma, teveccühün…. Şekil şöyle.

Şimdi o kış orada işte kar varmış…. Şimdiki şeyde yazıyor.. Açık yazmada. Yollar kapanmış, mektebe, yolda giderken koluna girmiş işte orada şey başlıyor. Ayın sonuna doğru, muhabere memuru var, Nail diye konuştuğumuz..

Şunu da…  

….

3.Kişi —  Civişler vardı sizin karşı sırada

Evet, hee, Civişlerden. Selahattin.

3.Kişi – Selahattin’in hanımına oğlu yollamış. Burhan Karaçelik… yollamış, yazı işlerindeydi ….. Şimdi Zonguldak’ta oturan Burhan Karaçelik…

Tanıyorum onları hep… Bizim…..

………………SON       

ABİM ESEN ALİŞ’E ÇOK TEŞEKKÜRLER.

O GÜNDEN BİR HATIRA – Azim Kitabevi – 1983

Loading

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir