YERLİLİK

“Yerli” deyince, Kızılderililer akla geliyor. Amerika’ya ilk ayak bastıklarında orayı Hindistan sanarak “indian” demişler yerlilere. Sonra da onları katletmişler.

Bir yere ait olup o yerin eskisi olmaktır yerlilik. Biz sonradan gelenler Akçakoca‘nın yerlilerine hayranız! Geçenlerde çok hoş bir “yerlilik” örneğine tanık oldum. Belediye başkanımız Okan Bey, evimin yakınındaki balıkçıya gelmişti. Üst kat komşumuz balkondan ona seslendi, şakayla karışık… “Sen benim düşmanım mısın? O kabloları niye bıraktın ortada? Takılıp düşeceğiz!” Belediye başkanı aşağıdan cevap veriyordu yukarıya, balkondaki komşu teyzeye  bakarak: “Sipariş verdik, pazartesi gelecekti. Sözlerinde durmuyorlar…” gibi bir şeyler söylüyordu. Kulak misafiri olan bizler de evde kendi aramızda espri yaptık, “komşu teyze balkondan dilekçeyi yazdı, verdi!”

Yerlilik böyle bir şey işte! O belediye başkanının halkın içinden biri olmayı sürdürmesi, küçüğün büyüğe saygısının büyüğün küçüğe sevgisinin sürdüğü bir ekosistemde yaşamak.

Semt pazarından alışveriş edilip “haftaya öderim” dendiğini ilk burada gördüm.  Alıp denemek üzere eve götürüldüğünü de burada gördüm.

Sahil boyunda yürüyüş yapanların birbirini selamlamasını seyretmeye bayılıyorum! Birbirlerini tanıyorlar ya, bu zaten en büyük yerlilik! Herkes birbirini tanıyor, selamlaşıyor ve muhakkak birbirleriyle latife ediyorlar. Sonra birbirlerini bana anlatıyorlar en güzel özellikleri ile… Muhakkak şöyle bir cümle ekleniyor: 40 yıldır tanışırız,  çocukluğumuzdan beri tanışırız, liseden tanışırız vs.

Böyle bir hayat içerisinde referans göstermelere, kefillere ihtiyaç yok!

Şehirde hayat böyle değil. Semtlerde yerliliği sağlamaya çalışsalar da insanlar sürekli yer değiştiriyor. Aileler parçalanıyor, birbirlerinden uzak düşüyorlar, birbirlerini arayıp sormayı bırakıyorlar, “kopukluk” şehirliliğin eşanlamlısı gibi oldu artık. Apartman içi hayatta, aile içi hayatta, mahallede kopukluk var. Devamlılık ve süreklilik bir türlü sağlanamıyor.

İnsanlar artık “değiştirmeyi” seviyorlar. Değişikliğin bağımlısı olduk belki de.  Her şeyden çabucak sıkılıyorlar ve değiştirmek istiyorlar. Evin eşyalarından, giysilerden, oturdukları evden hatta çevrelerinden bile! Bıkıyorlar ve değiştirmek istiyorlar. Bu değişiklik sevdası kalıcılığın da düşmanı! Dostlar, dostluklar kalıcı olamıyor. Travmatik hayatlar ve kayıp hafızalı insanlar ortaya çıkıyor. Sık sık hafızasını yenilemek zorunda kalıp, sık sık çevresini değiştiren insanlar artık daha çok alzaymır oluyor.

Hiçbir zaman buranın yerlisi olamayacağım çünkü ben İstanbulluyum. Ama belki de bir gün buranın eskisi olabilirim, beni aranıza kabul ederseniz.

* 06 Ocak 2021 tarihli Akçakoca Sahilin Sesi Gazetesi’nde yayınlanmıştır.

Loading

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir