OLİMPOS’TA BİR KELOĞLAN

OLİMPOS’TA BİR KELOĞLAN

Ne yaşadım ben, diye düşünüyorum bazen.

İçine doğup büyüdüğüm, aile olarak bildiğim insanların bir bir başka insanlara dönüşmesi şokunu hala atlatabilmiş değilim.

Fazla üvey kardeş ve ailede fazla rantın olması, karakterlerin hepsinin fazla manipülatif olması, hayatımı benim bile anlamakta zorlanacağım bir dizi filime çevirdi. 

Şimdi yazmakta olduğum anılarım, “ne yaşadım ben” sorusunun da cevabı olacak diye ümit ediyorum.

Senaryo ya da drama derslerinde öğretilen her şeyi, doğup büyürken ben etrafımda gözlemledim. Güçlü arzuları olan güçlü insanlar gerekir hikayelere. Etrafımdaki herkes öyleydi. Özel yetenekleri, üstünlükleri olmayan, en silik insanlar bile fırsatları değerlendirip Olimpos Dağı’nın tepelerine çıktılar.

Birinci derece karakterler şöhret ve mevki isteyenlerdi. Çok önemsediklerini söyledikleri aşkları bile bu isteklerinin gölgesinde kalıyordu.

Etrafımdaki ikinci derece karakterler mal mülk edinmek isteyenlerdi. Bu hırsları onları nasıl canavarlaştıracaktı, tanık olacaktım.

Haklı çıkmak hırsı vardı bir de. İddiacılık yani. İddialaşma en büyük günahlardandır oysa. Her şeylerini, kendi canlarını, başkalarının canlarını bahis masasına yatırabilir bu insanlar.

Ölmek üzere olanların “giderken seni de götüreceğim” çırpınışları trajikti.

Hayatta en sevdiği ve en çok kurtarmak istediği şey çocukları olan bense rızkımın peşinden oradan oraya koşuyor, koşturuluyordum. Buz Devri adlı animasyonun meşhur sincabı gibi. Dizinin her bölümü o sincabın sıkı sıkı tuttuğu palamudu yiyememesi ile başlar. Ne talihsiz bir sincaptır o! Neyse, animasyonu yapan firma geçenlerde Twitter’dan sincabın palamudu yiyebilmesini yayınladı da hepimiz mutlu olduk!

Animasyon serisinin takipçileri, öyleyse şimdi ne olacak, diye soruyor.

Hala yazıyorum. Her şey elbette olduğu gibi yazılamıyor, bir yandan hala düşünüyorum, ne yaşadım ben?

ANILARIMI YAZMAM NASIL BAŞLADI?

Kemal Bayram Çukurkavaklı’nın oğlu Alev Abi yakinplantv.com’da yazmamı istemişti. Öncesinde de ortak anıları çok yad ettik onunla.

Küçükçekmece Gölü, annem, babam ortak noktalarımızdı. Elinde benim bebekliğime ait fotoğraflar varmış, hemen gönderdi. Annem, babam, ben olmak üzere üçlü bir fotoğrafımız vardı ki beni çok etkiledi. Onu aldım,  televizyona dayadım.

Tam karşımda, bu gülen mutlu aileyi gördükçe o günlere döndüm.

Alev Abi’nin benden istediği köşe yazısını yazmaya başlayınca anılarımın birinci bölümü çıktı. Başlık şu oldu: Küçükçekmece Gölü

Tamam, dedi.

Devam ettim ben de.

Müthiş, dedi.

Devam ettim.

Enfes, dedi.

Baktım, ön sayfadan tanıtım girmiş: Defne Ilgaz Edebiyat Dünyasını Sarsacak!

Yok yahu, dedim içimden. Kim takar, Yalova Kaymakamını!

Ayrıca hepimiz biliyorduk ki, bunlar sadece buz dağının görünen yüzüydü.

Ben elli yıllık gazeteciyim, kitap olursa çok satar, dedi telefonda. Umurumda değil Alev Abi, dedim.

Yazmak şu anda hoşuma gidiyor. Şimdiye kadar uygun bir zaman, durum olmamıştı, artık oldu, diye yanıtladım onu.

Sevgilerin nasıl intikam duygusuna dönüştüğünü, insanların nasıl iki yüzlü olabildiğini, belli menfaatlere karar verdikten sonra nasıl da bir anda tavır, taraf değiştirilebileceğini gözlemledim.

Ama şöhret, para, mevki, post, kulüp, cemaat gibi sihirli güçlere sahip olmuş bu mitolojik varlıklar aptal değillerdi.

Ya bir gün konuşursa dediklerine ellerinden geleni yapacaklardı.

Tanrılar ve yarı tanrılar dünyasında bir Keloğlandım, bir Mehmetçiktim.

Anlatacağım.

yakinplantv.com’da, çok yakında.

Loading

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir