Tarikatları konuşalım.
Onların da kalitelisi kalitesizi var. Söz gelimi sanatçıların özellikle de müzisyenlerin takıldığı tarikatlar da var. Son günlerde meşhur olanlardan farklılar mı? Hayır. Kesin itaat onlarda da söz konusu. Hiyerarşik yapı onlarda da var. Tekke ocağı asker ocağı gibidir, diyorlar. Soru sormamak birinci kural. Şeyhler Allah eridir, evliyadır hiçbirimiz onlar gibi bilemeyiz görmeyeceksin, duymayacaksın da diyorlar.
Ekmek Teknesi dizisine ilham kaynağı olmuş bir tekke. Dizi oyuncuları, komedyenler, ünlü şarkıcılar mensupları olunca bayağı eğlenceli mekanlar oluyorlar aslında.
Kerameti büyük bir dergah! Oraya mensup olunca işleriniz düzeliyor, hayat kolaylaşıyor, “çok enteresan” hadiseler yaşayıp Şeyhinizin büyüklüğüne bir kez daha şehadet ediyorsunuz. Bu noktada dervişlerinin yazdığı şarkının nakaratı size manidar gelebilir: “Ne kadar enteresan…”
Seyahat etmeden ve büyük kararlar almadan önce destur alıyorsunuz. Yani soruyor, şeyhin izni ve duasını alıyorsunuz. “Ben anlamam merkez anlar” diyerek yaşamak da çok güzel aslında.
Çok büyük bir kitleyi dolayısıyla çok büyük bir gücü elinde bulunduran Efendileri, bir önceki şeyhin işareti ile değil rüyada görerek geçip posta oturmuş. Bunu hazmedip kabul edemeyen dervişler olunca (çünkü onlar Sertebbah’ın şeyh olmasını bekliyorlarmış) dergahta bölünmeler olmuş.
Posta geçer geçmez dergahta tefrikaya yani bölünmelere sebebiyet veren Efendi, çok önemli bir dervişini daha kaybetti son yıllarda.
Sarayla kan bağı olan bu derviş çok yetkin biri. Yani işinin ehli bir tasavvuf erbabı. Ayrılıyor ve Sümbül Efendi’de meydan açıyor.
Yandaşlık ya da “kralımız efendimizcilikle” ayakta kalmaya çalışması çok acınası. Çünkü evliya dediğin hakkın tarafını tutar, her koşulda doğruyu söyler.
İlmihaller Allah adamlarını yani salihleri, zahitleri ve evliya kişileri tanımlıyor. Şüpheye düşen açıp bakabilir. Haramlardan uzak durmaları, şeriatın temel prensiplerine (bkz. 32 farz) sıkı sıkıya bağlı olmaları en önce gözetilecek özelliklerden.
Bence Allah adamları nereye postu sererse tekke orasıdır. Vakıflaşmaya ne gerek var?!. Konu komşu bile onu sever kabul eder, nasihatını alır. Sözleri, ibretlik hayatları ile örnek olur, karanlık yolları aydınlatırlar. Onlar doğal kandiller gibidirler.
Yazının başından beri söz ettiğim mekan ise tefrikanın ibretlik alameti olmuş durumda. Eteklerini tutanları abad ediyorlar ama aileleri de bölüyorlar. Özellikle iyi ailelerin (isimli, soylu, asil kanlı!) asi çocuklarını “yakalayıp” mensubu, bağlısı, müridi yapıp, onlara yurt dışındaki şubelerinde okuma imkanı veriyorlar. Tarikat Erasmus’u da denen bu olanaktan yararlanmak isteyen, laik, tarikat karşıtı, özellikle de dağılmış ailelerin çocuklarını bir güzel ele geçiriyorlar.
Çok güçlüler çok!
Ümitsizim. O çocuklar süslü püslü, iyi yabancı dil konuşan robotlara dönüşüyor. Duyguları, vicdanları, sinirleri alınmış gibi en yakın akrabalarına en büyük zalimliği yapabilecek katılıkta yetiştiriliyorlar.
Tarikatlar denetlenmeli falan diyen İsmail Saymaz’ı dinlerken aklıma Nasreddin Hocanın karpuz fıkrası geliyor. Hoca nedense önce karpuzun kabuğuna işemiş. Sonra da oturup buraya değmiştir, buraya değmemiştir diyerek bir güzel kabukların hepsini yemiş.
Bence tarikatlar amacından sapmıştır. Değdiydi, değmediydi, iyisi, kötüsü demeyip hepsi kapatılmalıdır.
* 19 Eylül 2020 tarihli Bartın Gazetesi’nde yayınlanmıştır.