DAHA YENİYİM!

Akçakoca ve çevresi hakkında bilgilerim başlangıç seviyesinde, kırık dökük, kulaktan dolma. Sözgelimi;

Düzce şehir olmadan Akçakoca şehirmiş, adı da Diapolis’miş.

Akçakoca Bey ile Akçakoca’nın ilgisi yokmuş, 1930’larda bu ismi soyadı Akçakoca olan bir aileden almış. Bu aileden biri belediye başkanlığı da yapmış.

Birçok Rum mübadelede gitmiş.

Atatürk Caddesi aslında Tevfik İleri Caddesiymiş. Ama kısa olması ismen uygun olmadığı için isimler takas olmuş.

Tevfik İleri bir kültür insanıymış, Merkez İlkokulu’nun da müdürlüğünü yapmış.

Osmaniye Mahallesi adını kurucusu olan üç Osman’dan almış.

Bölgenin kendine has yemeklerine değinmeden geçemeyeceğim. Babamın adına hikaye yazdığı Keş mesela. (Babam Rıfat Ilgaz’ın Akçakoca’da üç yıl görev yaptığını biliyorsunuzdur.)

Keşin dövülmüş cevizle beraber kullanıldığı hali çok hoşuma gidiyor. Yörenin mantıya benzer bir yemeği var, onun üstünde bu karışım inanılmaz güzel oluyor. Ben salatalara bol bol koyuyorum.  Kurutulmuş hamurdan yemekler ise dayanılmaz!  Islatılarak kullanılan yufka, simit gibi… Yufkanın zarf biçiminde satılan hali işime geliyor. Islattıktan ve zarfın arasına bir şeyler koyduktan sonra kolayca kızartıyorsunuz, leziz bir öğün oluyor.

Kurutulmuş yufkanın yuvarlak hali aynı anda hem börek, hem güllaç gibi bir tatlı olabiliyor. Karadeniz kadınının pratikliği!

Mancar meğer kara lahanaymış, ben de özel, nadide bir ot sanıyordum!

İstanbul’da balığı unla kızartırdık, burada mısır unuyla kızartmaya alıştım. (Komşunun bana balık hediye etmesine de…)

Bu arada size ilginç bir haber! Tahmin ederek kuymak yapmaya başladım. Ne sordum ne de YouTube’dan açıp izledim.

Bu durum çevremdekiler tarafından babamın Karadenizli olmasıyla açıklandı 🙂

Loading

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir