Sahillerimizde vapurlar gezerdi. Kona göçe, iskele liman, yolcularını sahilin bir ucundan öbür ucuna ulaştırırdı. Şimdi neredeler?
Dar yollarda arabalar devrilirdi. Deniz yolu tercih edilirdi. Haftada birdi vapur. Bir gün bir gece sürerdi yol. Çeyizlik eşyalar İstanbul’dan gelirdi. Vapur yolu gözlenirdi.
Ereğli, Zonguldak, Sinop, Samsun, Ordu, Giresun, Trabzon, Rize, Hopa’ydı duraklar.
(Bilgiler için Akçakocalı emekli tarih öğretmeni Yaşar Turhan’a teşekkürler.)
Şimdi de olsalar ya! Biz Akçakoca’dan Karasu’ya, Alaplıya, Ereğli’ye hatta Bartın’a Cide’ye çayımızı içe içe vapurla, gemiyle, gitsek ya! Biz de martılara simit atsak ya! ( Deniz otobüsü de olur!)
Mavi Vatan’ı önemsiyorsak halkın denizle bağını da koparmamalıyız. Karadeniz’in çocukları denizcidir.
En zor denizden bile kaçmaz, onu sever. “Bizi karaya hapsetmeyin” nidaları yükselirken, ben üstünde tekne bile görülmeyen denize bakıyorum günlerdir evimin salonundan.
Türkiye Denizcilik İşletmeleri küçüldü. Küçülürken gemiler satıldı, limanların çoğu özelleşti. Yolcu taşımaktan çok yük taşıma konusuna ağırlık verildi ama istenen başarıya hala ulaşılamadı. Büyük yük gemileri limanlarımızın çoğuna yanaşamıyor, çünkü gerekli derinlik, alt yapı, donanıma sahip değiller.
Askeri denizciliği bilemem ama sivil denizciliğimiz hiç iyi durumda değil. Daha çok plaj açarak (özellikle sahilleri doldurulmuş İstanbul’da), denizle daha samimi ilişkiler kurarak, yüzme bilen daha çok çocukla bunu sağlayabiliriz.
Denizlerimizi sevelim. Firkateynlerle korumak zorunda kalmadan önce yapılacakları yapalım.
Sözgelimi temiz tutalım. Pis diyerek ya da karayollarımızda lüks arabalarımıza hapsolarak mavi vatana uzaktan bakmayalım.
* 20.08.2020 tarihli Bartın Gazetesi’nde yayınlanmıştır.