Kendini yine bir hiç
Sahipsiz bir piç gibi hissedip o akşam
Toparlamak için yine ruh durumunu,
Kibirini, gururunu ve kurumunu,
Yola çıktı.
Orman karanlığına bürünüp,
Otların arasına iyice saklandı…
Yenemediği, geçemediği,
Bitiremediği yok edemediği,
Yok sayıp unutamadığı o kadının
Yalnız yaşadığı virâneliğinin
Karşılarında bir yerde
Kendine yer seçti
Boşalttı kurşunlarını dibine kadar,
Elindeki makinanın…
Ama dibi gözükmüyordu içindeki öfkenin,
İkisinden biri ölmeden
Bitemezdi bu savaş!
Gidemezdi kimse bir yere,
Virâne dönemezdi gül bahçesine!
Döndü geldi kıvrıldı gene
Birahanedeki gölgeli yerine
Ağlayacak mevzuu kalmayınca
Başa sarıyordu hep…
İşte böyle adamlar
Biti pezevenklikten kanlanıp
Donu Beymen marka olunca
” Senin hiç inşaata topun kaçtı mı?”
Diye ağlar,
Bu da virânelerde açan güllerin sahibinin
İçini dağlardı…
Bir gün tak etti canına
Sordu artık yan masadakiler
“Anlatsana Ağbi” dediler,
“Her şey o zaman mı başladı?”
Ve durmadı devam etti gözüpek bir delikanlı,
” Bıktık sizden tüccar dilenciler!
Tuttuğunuzu satar, kaptığınızı sömürürsünüz sinsice,
Buraya düşünce acıların çocuğu,
Öbür yana devrilince ağa çocuğu olursunuz!
Bitirdiniz devleti, bi siz bitmediniz,
Daha yok mu diyerekten,
Evlere hırsızlığa gittiniz.
Hep açsınız hep ağlarsınız,
Kene gibi sümük gibi yapışır çıkmazsınız.
Soyunuz kurusun çünkü kurumaz insafınız sizin, be mübarekler!
Damarı bulunca sülük gibi bırakmazsınız!
Nereye koyacağımı bilemem bana verseler seni,
Tımarhaneye mi yoksa cezaevine mi?”
Oturdu delikanlı yerine, sanki toplumun vicdanıydı, Ama daha da üsteledi, çünkü henüz yatışmamıştı.
“Topun peşinden gidince mi başladı her şey, anlat bakalım birader!”
Delikanlı kaç akşamdır üstüste
Dinlediği aynı teraneden usanmış, sonunda işte böyle zıvanadan çıkmıştı.
Devam edecek…