Bartın’a 35 km daha yaklaştım. Dağın tepesindeydim, Karadeniz’in kıyıcığına iliştim. Bundan sonra yol kolay, denizi alırsın soluna, sahil boyu devam edersin. Önce Bartın’a sonra Cide’ye erersin.
Amasra Bartın için neyse Akçakoca da Düzce için öyle. Sahil kasabası denir, yalısı denir, limanı denir…
Sanırım hayatımda karın ve inzivanın olduğu bir dönem geride kaldı. Normalleşiyorum (!) (Normalleşelim başlıklı bir yazı yazmıştım bu köşede, ona atıf yapıyorum.)
Elazığ, Saraybosna, Düzce güzergahında kariyer yaptım, oğlumu, kızımı okuttum ve oğlumu evlendirdim. Göç edenlerim çok oldu. Kızım tıp okumaya Macaristan’a, oğlum evlenip yerleşmeye Saraybosna’ya, anneciğim ahirete göç ettiler.
Bir sonraki durağı hiçbir zaman bilemeyeceğiz, işte bu bizim acizliğimiz.
Belki de gücümüzdür. Bu kadar acizliklerimize, sonsuz olmayan hayatlarımıza rağmen hayal kurabildiğimiz, halimize sevinebildiğimiz, şükredebildiğimiz için.
Bir okurumuz var. Karabük cezaevinde. Bizi okuyor, bizimle teselli oluyor, bizlerin eserlerini sözlerini birleştirip, resmediyor, karikatürler çiziyor. Bir sonraki durağın ne olduğunu, nasıl olduğunu, neresi olduğunu hiçbirimiz bilemeyiz. Halk dilinde adı “kader mahkumu” bu kardeşlerimizin.
Mehmet Karaman’ın bir öğretmen olduğunu biliyorum. Cefaların ecir olduğunu, günahlardan arındırdığını da. Sabırdan bahsediyor bana yazdığı mektupta. Kaplumbağa Terbiyecisi tablosunda anlatılanın “derin bir sabır” olduğunu öğrenmiş koğuşunda seyrettiği TRT 2’nin sanat programında.
Benim “barışı keşfetmeliyiz” sözüme takılmış. Bu sözü cesurca bulmuş. Ne yazık! Barış demenin cesaret gerektiriyor olması durumuna ne yazık…
Savaşa odaklanmış söylemler, naralar arasında barışalım demek cesurca yani?..
Öyleyse bayram gelmeden hazırlanalım, bayramda barışalım.
* 18 Temmuz 2020 tarihli Bartın Gazetesi’nde yayınlanmıştır.