DÜĞÜMLERİ ÇÖZMEK

DÜĞÜMLERİ ÇÖZMEK

Esen Abi yazı istedi: “Yazını iki saate gönderebilir misin, selam, sevgiler.”

Bu cümleyle başlayan bir heyecan dalgası.

Kendimi gazeteci gibi hissetmeme neden oluyor bu heyecan, seviyorum.

Babam öğretmenlik mesleğini yapamaz olduğunda yazarlığı, gazeteciliği onun asıl geçim kaynağı ve meslekleri oluvermişti.

Düşünsenize bir mesleği edinmek ve profesyonelce yapmak üzere yıllarca eğitim alıyorsunuz, tayin oluyor, çalışıyor, mesleğinizi benimsiyor, adapte oluyor, bir hayat kuruyorsunuz, sonra tam olarak kim olduğu belli olmayan birileri size üstten üstten bir edayla “ha yıııırrrr! Sana öğretmenlik yoookk! Bundan böyle sana sınıflar, öğrenciler yoookkk!” diyor.

Ama bir adam öğretmense öğretmendir. Gidip dağ başında inzivada yaşasa da öğrenciler yine onu bulur, gidin buradan deyip onları taşla kovsa gene gitmez, gelir bulur, onu rahat bırakmazlar.

Ağlayan bir çocuk varsa memede süt vardır, diyor Hz. Mevlâna. Babamın sütü hiç kesilmedi. Aktı aktı, besledi durdu aydınlanmak isteyen zihinleri.

O hep Rıfat Hoca’ydı. Ben de “Hoca’nın kızı”.

Ali Poyrazoğlu benimle kavga etmişti, “sen hocanın kızı olamazsın, hocanın senin gibi bir kızı yok” diye, var ama işte.

Hoca’nın kızı Defne Hoca oldu sonra.

Bir şeyler, birileri sizin hoca, usta, öğretmen olmanızı istemez, bu da sizi yeni bir şey yapar. Yeni bir şey daha yapar. Böylece babam daha çok zaman ayırdı yazmaya, daha hırsla asıldı gazeteciliğe. “Rıfat Usta” dedi ona matbaa çalışanları, o da çok övündü bununla.

Öldüğünde basın şeref kartı sahibiydi.

8 Mayıs resmi doğum tarihidir. Babam, annesinin demesiyle Şubat doğumlu. Bir yıl geç yazıldığını biliyoruz nüfusa. Öyleyse yaşasaydı 113 yaşında olacaktı.

Benim Osmanlı İmparatorluğu’nda doğmuş bir babam var!

Anlattı, anlattı, anlattı. Ölene kadar öğretmendi, neredeyse yüz yıldır öğretmekte.

Benim derdim anlatmaktan çok anlamaktı. Hatta “susmamı” eleştirenler bile oldu. Anlat dediler, senin yaşadıklarını biz yaşasaydık, o hooo!..

Anlatmak için anlayanı bulmak lazım. O da her yerde, her zaman bulunmuyor. Hele de “gabi”lerin (*) çok olduğu bir zamanda.

Eskiden eğitimli insan azmış ama irfan sahibi arifler mi çokmuş ne? Şimdi her yer okul, her yer üniversite.

Bilemedim.

Ben anlama yolculuğunda yürüyorum adım adım, telaşsızca.

Az önce Psikoloji çalışıyordum. Sınav var.

Esen Abi geçende sordu, n’apıyorsun ders mi çalışıyorsun, diye. Evet, dedim anlık foto gönderdim ona. Bravo sana, baban da her şart ve durumda çalışırdı, dedi.

Her şart ve durumda çalışmak… Çalışmak ne için? Ekmek için, ilim için, ün için, kavgan için, davan için, mülk için, ilaç parası için. Ne çok sebep var!

Benimki anlamak için.

Çözülecek çok düğüm var.

(*) Gabi: Anlayışı kıt olan, kalın kafalı, anlayışsız. (Sondaki i uzatılarak okunur.)
  • Bartın Gazetesi’nde Bizden Sual Olunursa köşemde yayınlanmıştır

Loading

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir